Biga Yöresindeki Muhacirlerin Evlenme Adetleri
Bu bildiri Yrd. Doç. Dr. Mustafa Aksoy ve Fahri Kaplan tarafından hazırlanmış olup 28 Ağustos 2008 tarihinde Biga Kültür Sarayı’nda düzenlenen “Biga Değerleri Sempozyumu”nda sunulmuştur.
Hazırlayanlar:
1.Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKSOY
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
2.Fahri KAPLAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
ÖZET
Tarih boyunca bir çok kültür ve medeniyeti içinde barındırmış ve Osmanlı Devleti’nin Batı Anadolu’da önemli sancaklarından biri olan Biga bugün de çeşitli kültürlerin bir arada yaşadığı bir yerdir. Özellikle 19.yüzyılın ikinci yarısında savaşlar ve çeşitli nedenlerle bir çok topluluk Biga’ya yerleşmiştir. Bunların başlıcaları: Çerkezler, Pomaklar, Muhacirler, Kumuklar, Boşnaklar, Romanlar, Tatarlar, vb.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Balkanlardan Anadolu’ya büyük bir göç yaşanmıştır. Biga bu göç yolunun ana geçişlerinden biri olduğu için çok göç alan yerlerden biri olmuştur. Bu dönemde Balkanlardan gelip Biga’ya yerleşen göçmenler iki gruba ayrılmaktadır:
1. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da Türk hâkimiyetini güçlendirmek için Anadolu’nun çeşitli yörelerinden Balkanlar’a yerleştirdiği, daha sonra 1877-88 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle oradan Biga’ya gelip yerleşen ve anadilleri Türkçe olanlar.
2. Bugün kendisine Pomak dediğimiz, Balkanların yerlisi ve Müslüman bir halk olup 1877-78 Osmanlı-Rus Savaş’ında Biga’ya gelip yerleşen ve asıl dilleri Pomakça (Bulgarca) olanlar.
Biga’da bu iki gruptan ilkine Muhacir, ikincisine ise Pomak denmektedir. Bugün 112 köyü olan Biga’nın köylerinin yarısından fazlasında Muhacirler yaşamaktadır. Biga’daki Muhacirlerin de her kültürel topluluk gibi kendine has bir takım düğün ve evlenme âdetleri vardır. Bu âdetlerin başlıcaları:
Düğün öncesinde; kız-erkek görüşmesi, kız isteme, söz kesme, nişan, basma asma, çeyiz serme,
Düğün sırasında; kına gecesi, damat aklama, yalancı gelinlik, dürü götürme, toprak bastı parası alma, kapı parası alma, tokat parası alma, yastık parası alma, mendil atma, takı öncesinde ayna tutma, şerbet tutma, duvak açma, takı, şeker yedirme, halka şekeri takma.
Düğün sonrasında; damattan mendil kapma, damat ve gelinin el öpmeye çıkması, yeni gelinlerin eğlenmesi, gelinin anne ve babasının ziyaret edilmesi, kız ardı.
GİRİŞ
Evlenme, aile kurma insan hayatının en önemli dönüm noktalarından biridir. Aile, toplum hayatının çekirdeğini oluşturduğundan fert hayatı kadar toplum hayatı için de büyük önem taşımaktadır.
Türk toplumunda evlenip aile kurmaya geçmişte büyük önem verildiği gibi günümüzde de aynı önemin verildiği görülmektedir. Ateşi ve ocağı kutsal sayan eski Türkler “Aile ocağı” tabirini kullanarak aileye verdikleri değeri belirtmişlerdir. (Seyidoğlu 1992: 571) Eski Türkler Orta Asya’da göçebe olarak yaşasalar da “boy”lardan oluşmaktaydı ve boy, büyük ailenin ilk kademesiydi. (Nirun 1994: 23) İslamiyet’i kabul ettikten ve Anadolu’ya yerleştikten sonra da Türklerde evlilik ve ailenin önemi artarak devam etrmiştir. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde anlatılan efsanelerde de evlilik ve aileyle ilgili unsurlar dikkati çekmektedir. Bu efsanelerde evliliğin temelinin sevgi olduğu, evlilikte para ve malın değil sevginin esas alınması gerektiği, sevenleri ayırmanın çok kötü bir iş olduğu ve bunu yapanların cezasız kalmayacağı ve Allah’ın seven insanların duasını kabul edeceği anlatılmaktadır. ( Seyidoğlu 1992: 576 )
Toplum ve kültür hayatında hızlı değişme ve dönüşümlerin yaşandığı günümüzde de aile, önem ve sorumluluğunu korumaktadır. “ Değişen sosyal ve kültürel şartlar içinde aile, nesillerin devamını sağlamakla yükümlü olup çocukları yetiştirerek sosyalizasyon süreci içinde topluma kazandırması sebebiyle görevini ve önemini arttırmaktadır.” (Nirun 1994: 19) Aile, yeni nesillerin sağlıklı ve kişilikli büyümesinin olmazsa olmaz şartı olduğu için evlilik ve aile kurma toplumsal bir varlık olan insan için hem bir gereklilik hem de bir sorumluluktur.
Evlenme, kişinin hayatında açılan yeni bir sayfa olduğu için evlenecek çiftler, bu yeni hayata geçişlerini mutlu bir şekilde sağlamak ve bu mutluluğun devamını dilemek için eğlenerek, sevinçlerini sevdikleriyle paylaşarak evlilik kurumunun temelini atarlar. Türk toplumu bilinen en eski zamanlardan beri evliliği neşeyle karşılanmakta, evlenenler için eğlenceler düzenlemektedir. Evlenme öncesi, esnası ve sonrasındaki uygulamaların bir kısmı zamanla âdet hâlini almıştır. Bu uygulamalar her bölgede ve toplulukta farklılıklar gösterebilmektedir. Yörük, Çerkez, Pomak, Muhacir, Kumuk, Boşnak, Çeçen, Tatar, Roman gibi farklı unsurları barındıran Biga’da da (Gürsu 2001: 214-216) her topluluğun kendine has bir takım evlenme âdetleri vardır.
Biga yöresinde en kalabalık topluluk Muhacirlerdir. Göç eden anlamına gelen muhacir kelimesi Biga’da 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında bugünkü Balkanlardan Biga’ya göç etmiş Türk topluluğunu tanımlamak için kullanılmaktadır. Aslında Pomaklar da Biga’ya halk arasında 93 harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Biga’ya yerleşmiştir. (Gürsu 2001: 216) Muhacirlerin Pomaklardan farkı anadillerinin Türkçe olmasıdır. Ayrıca Pomaklar Balkanlar’ın yerli halkı olmasına karşın muhacirlerin Osmanlı’nın fetih ve iskân politikası gereği Anadolu’dan Balkanlar’a yerleştirildiği çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir. Biga yöresindeki Muhacirler de bu görüşleri sözlü olarak ifade etmekte ve buna inanmaktadır. Bugün 112 köyü bulunan Biga köylerinin yarıdan fazlasında Muhacirler yaşamaktadır. Biga’daki Muhacirlerin de her kültürel topluluk gibi kendine has bir takım düğün ve evlenme âdetleri vardır.
Bu bildiride Biga yöresi Muhacirlerinin evlenme âdetleri Gürçeşme, Akyaprak, Hacıpehlivan, Otlukdere, Sazoba, Kazmalı, Sığırcık köylerinden kaynak kişilerden yapılan derlemelerle kaydedilmiş ve değerlendirilmiştir. Kaynak kişilerin bir kısmı köylerde yaşamakla birlikte bu gün çoğu ilçe merkezinde yaşamaktadır. Fakat evlenme âdetlerini iyi bilen kişilerdir.
Günümüzde bildiride kaydedilen âdetlerin uygulanmasında büyük bir karmaşa da yaşanmaktadır. 1980 sonrası kitle iletişim araçlarının etkisi ve yeni bir kısım ilişkilerle bazı âdetler kullanımdan kalkmış, bazıları uygulanmaya devam etmiştir. Bildiride gerek bugün uygulanan gerek bazı yerlerde uygulanmakla birlikte uygulamadan kalkan eski evlenme âdetleri de belirtilmiştir.
DÜĞÜN ÖNCESİNDEKİ ÂDETLER
Kız – erkek görüşmesi ve kız isteme:
Köylerde gençler çeşitli ortamlarda birbirlerini görerek beğenirler. Eski dönemlerde kadınlar ve erkekler ayrı ortamlarda eğlenir, çalıp oynarlardı. Kadınların eğlencesini erkeklerin izlemesine izin verilmezdi. Ancak süslenip kendini gösteren genç kızlar oynayıp eğlenirken askere gitmemiş gençlerin onların eğlencelerini izlemesine izin verilir, evli erkekler ve bekâr bile olsa askerden gelmiş erkeklerin kızların eğlencesini izlemelerine izin verilmezdi. Bu sırada gençler evlenecekleri kızı beğenir, daha sonra onunla ilişki kurmaya çalışırdı. Bu devreden sonra devreye aileler girerdi. Günümüzde ise artık kadın ve erkekler birlikte eğlenmekte ve kızlarla erkekler daha kolay görüşmektedir.
Bir diğer görüşme yöntemi ise görücü usûlü idi. Günümüzde görücü usûlü evlenme azalsa da yakın zamana kadar görücü usûlüyle evlilik yaygındı. Bu tür evlenmelerde kız ve erkek, yakınları aracılığıyla görüşürler. Görüşmede kız ve erkek birbirlerini beğenirse birkaç gün içinde erkeğin babası veya yakınlarından birisi kızı istemeye gider, “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle” diyerek söze başlar ve kızı aile büyüklerinden isterdi. Giderken yanında tatlı bir sonuç beklediğini sembolize eden şeker, lokum vb. hediye götürülürdü. Günümüzde şeker veya lokumun yanı sıra çikolata da götürülmeye başlanmıştır.
Günümüzde de kız isteme yöntemi aynı şekilde devam etmektedir. Kız istendikten sonra baba veya bir aile büyüğü kıza ve diğer aile fertlerine danışmak için süre ister. “Dünürcü” olarak belirtilen kız isteyenler gönderilir, eğer uzaktan gelmişlerse misafir de edilebilirler. Kızın babası veya sözü geçen aile büyüğü başta kız olmak üzere diğer aile bireylerine kızın istenilen yere verip verilmemesini danışarak görüşlerini alır. Genelde son söz kıza bırakılır. Çünkü kızın istediği yere verilmediği durumlarda kız “kaçarak” evlenebilir. Fakat bazı durumlarda isteyen insanlar beğenilmediyse kız istese bile kıza baskı yapılarak bu evlilikten vazgeçirilmeye çalışılır. Fakat bu baskılar kızın “kaçmasına” neden de olabilir.
20- 30 yıl öncesine kadar babasından istenen kız, kendini istemeye gelen müstakbel kayınpederinden isteklerini bir kâğıda liste halinde yazar ve kayınpedere verirdi. Kız, bu isteklerin yerine getirileceğine dair verilen sözle alınırdı. Kız bu kâğıda altın, bilezik, basma, tülbent, ev eşyası gibi isteklerini yazardı. Ayrıca baba parası denilen ve bir çeşit başlık parası olan bir miktar para da bu kâğıda yazılırdı. Kâğıda listelenen para babanın, hediyelerse kızın olurdu. Ancak babanın aldığı para damadın ailesini ekonomik açıdan zorlayacak derecede olmaz, uygun bir miktar istenirdi. Oğlan tarafı bu parayı ve hediyeleri düğünden önce hazırlayıp kız tarafına verirdi.
Son yıllarda görücü usûlü evlenmenin yerini daha çok erkek ve kızın tanışarak, anlaşarak evlenmesi almıştır. “Kaçma” olayı çok azalsa da nadir olarak günümüzde de görülmektedir. Yalız bu kaçmalar kızın rızasıyla olan kaçmalardır. Zorla kız kaçırma olaylarına rastlanmamaktadır.
Söz kesme:
İlk istemeden sonra kız tarafı kendi arasında olayı değerlendirir ve erkek tarafını verdikleri karardan haberdar ederler. Eğer gelen haber olumlu ise erkek tarafı tekrar kız istemeye giderler. Bu daha geniş katılımlı bir istemeye gidiş olur. Bu esnada kız tarafı da yakın akrabalarını çağırıp eğer istemeye gelenler dışarıdan geldi ise söz kesme yapılabilir. Bunun yanı sıra iki taraf bir söz kesme günü belirleyip daha geniş katılımla birkaç gün sonra söz kesme yapabilirler. Söz kesme yakın akrabaların katılımıyla yapılır. Söz kesileceği akşam erkek tarafı kıza verilmek üzere şalvar, başörtüsü, şeker, lokum vb. hediyelerle kız evine gelirler. Hediyeler verilip kıza söz yüzüğü takılır. Söz kesildikten birkaç gün sonra ise kız tarafı oğlan tarafına söz hediyesi olarak gömlek, atlet, çorap, kolonya, mendil vb. hediyelerle iade ziyaretinde bulunur. Her iki taraf da götürdükleri hediyeleri söz bohçası içinde götürüp verirler.
Nişan:
Söz kesildikten bir süre sonra kız oğlana, oğlan da kıza nişan yüzüğü alır. Nişan gecesinde oğlan tarafı yaptığı çeyizi ve nişan için hazırladıkları hediyeleri bohçalarla kız evine götürürler. Kızın annesi, babası, kardeşleri için de ayrı ayrı bohça hazırlanır. Kız tarafı nişan bohçası getirenlere çember, çorap, mendil vb. hediyeler verirler. Bu bohçalar nişan gecesine katılan davetlilerin önünde sergilenir. “Nişan merasimi” bazen sadece yakın akrabaların katılımıyla daha dar, bazen de köylüleri de içine alan geniş bir çevrenin davet edilmesiyle geniş katılımlı düzenlenir.
Nişan merasiminde köyün önde gelenlerinden ve güzel konuşabilen bir kişi (imam, öğretmen vb.) kısa bir konuşma yapar. Bu konuşmada nişanlanacak olan kız ve erkek için övgü dolu sözler söylenip gelecek için iyi dilek ve temennilerde bulunulur. Konuşan kişi sonunda nişanlıları tebrik ederek birbirine kurdele ile bağlanmış nişan yüzüklerini kıza ve oğlana verir. Kız ve oğlan birbirilerinin parmağına yüzüklerini takarlar. Konuşmayı yapan kişi kurdeleyi kesmeden önce makasın kesmediğini söyleyerek oğlandan bahşiş ister. Bahşişi alınca işin tamamına ermesini dileyip alkışlar arasında kurdeleyi keser. Bundan sonra erkeğin akrabalarının erkeğe, kızın akrabalarının da kıza nişan takısı takmalarıyla nişan merasimi sona erer. Takı merasiminde para ve daha çok çeyrek altın bazı yakın akrabalar yarım altın veya bilezik takmaktadırlar.
Basma Asma:
Eskiden kız, nişanlandıktan sonra köyde yapılan ilk düğünde görümcesi veya eltisiyle karşılıklı oynamak için alaya çıkar, bu sırada müstakbel kayınvalidesi nişanlı kızın ensesinden aşağı doğru şalvarlık kumaş takardı. Bu kumaşların omuzdan aşağı sarkan iki tarafında da tülbent dikili olurdu. Görümce ile nişanlı kız oynarken kayınvalide de etrafa şeker saçardı. Böylece kızın nişanlandığını bütün köylü öğrenmiş olurdu. Basma asma âdeti kalktıktan sonra bir süre nişanlı kızlar, evlenene kadar düğünlere omzuna renkli şeritler takarak geldiler. Fakat günümüzde bu âdetler uygulanmamaktadır.
Eşyaların alınması:
Eski dönemde kız çeyiziyle bir kısım eşyalarını getirmekle birlikte evlenecek çiftin evde kullanacağı temel eşyaları erkek tarafı alırdı. Fakat bunlar sandık, ayna, kap kacak, halı, kilim, yatak yorgan vb. sınırlı sayıda eşya idi. Günümüzde ise alınan eşyalar çoğaldığı ve parasal olarak yüksek bir meblağ tuttuğu için eşyaların alımını iki taraf paylaşmaktadır. Ancak kız tarafının durumu iyi değilse günümüzde de bütün eşyaları oğlan tarafının aldığı da olur. Genellikle yatak odası ve mutfak eşyalarını kız tarafı; misafir odası ve oturma odasının eşyalarını erkek tarafı almaktadır. Bazen evlenen gençler para kazanılan bir işte çalışıyorlarsa önceden ve nişanlılık devirlerinde bir kısım eşyalarını kendileri de almaktadırlar.
Çeyiz Serme:
Düğüne birkaç gün kala erkeğin arkadaşları ve akrabaları kız tarafına çeyiz sandıklarını almaya gider. Ancak sandığın üstüne oturan kızın arkadaşları veya yakınları erkek tarafından bahşiş ister. Kısa bir pazarlıktan sonra istedikleri bahşişi alan kızın yakınları sandığın üstünden kalkarak çeyizin alınmasına izin verir. Alınan bu bahşişe “sandık parası” denir.
Çeyizde çember (başörtüsü), çorap, kazak, iç çamaşırı, yorgan, yastık, havlu gibi eşyalar bulunur. Bu eşyaların çoğu el işlemeleriyle süslü, nakışlarla bezenmiştir. Eskiden çeyizlerde basmalar ve yastık işlemeleri önemli bir yer tutardı. Yeni çeyizlerde ise eskilerden farklı olarak yemek takımları, dantel örgüleri bulunmaktadır.
Erkeğin akrabaları aldıkları çeyiz sandığını oğlan evine götürürler. Birkaç saat sonra da kızın akrabaları ve arkadaşları, çeyizi sermek için erkeğin evine gelirler. Bu sefer de sandığın üstüne erkeğin akrabalarında biri oturup bahşiş ister. Burada bahşiş olarak gelinin çeyizi içinden bir hediye verilir. Kızın akrabaları hazırladıkları çeyizi özenle sererler. Tavanın altına ip gererek çemberleri, basmaları, çorapları asarlar. Ancak son yıllarda çeyizler tavana asılmamakta, genellikle kanepe üzerine serilmektedir. Ayrıca geçmiş dönemlerde çeyizlere çiçek nakışlı havlular konur, çeyiz serilirken bu havlular duvara asılırdı. Çeyiz serme bitince erkek tarafı, çeyizi serenlere yemek ikram eder. Yemekten sonra çeyiz serenler ayrılır. Çeyizi görmek isteyenler damat evini ziyaret ederler. Genellikle çeyiz kadınlar tarafından ziyaret edilir, güzelse takdir, zayıf bulunursa tenkit edilir. Hatta dedi kodu malzemesi bile olabilir. Bunun için kızlar çeyiz hazırlarken özenli davranırlar. Bu çeyizlerin bir kısmı kız çocuğu daha küçükken anneleri tarafından yavaş yavaş özenle hazırlanır.
DÜĞÜN ESNASINDA YAPILAN ÂDETLER
Kına Gecesi:
Eski tarz düğünlerde gelinin baba evinden alınmasından iki gün önce kına gecesi yapılırdı. Bu genellikle Cuma gecesine rasatlar Pazar günü de gelin baba evinden alınırdı. Günümüzde ise kına gecesi gelin alımından bir gün önce cumartesi gecesi yapılmakta, Pazar günü gelin alınmaktadır. Kına çeşitli hediyelerle birlikte erkek evinden getirilir ve kız evinde yapılır. Eskiden kadın ve erkekler ayrı eğlendikleri için kına gecesi kız evinde ve sadece kadınlar arasında yapılırdı. Günümüzde yine kız evinde yapılmakta ancak erkekler de kına gecesini izleyebilmektedir. Eski kına gecelerinde halkın “tönbek” olarak isimlendirdiği darbuka eşliğinde eğlenildikten sonra gelinin halası veya yengesi, üstüne mum ve çiçekler dizerek kınayı süslerler. Süslenmiş kına tepsisi ortaya getirildiğinde gelin, kına gecesi için hazırlanmış elbisesini giyerek kına yaktırmak için orta yerdeki kına tepsisi yanına oturur. Ancak kına yakacak olan yengelere elini açmaz. Yengeler de gelin elini açmıyor diyerek kayınvalideden bahşiş isterler. Gelin bahşişi aldıktan sonra elini açar. Bu bahşiş kişinin durumuna göre verdiği bir miktar paradır. Bir eline ve ayağına gelinin kendi yengesi, diğer eline ve ayağına da damadın yengesi kına yakar. Gelinin annesi kınayı yakan yengelerin koluna hediye olarak birer çember (başörtüsü) bağlar. Kına yakma sırasında gelinin baş kısmı ile birlikte yüzü beyaz bir çarşafla örtülüdür. Gelinin sağdıçları da kına yakılırken bu çarşafın altına girerler.
Bütün düğün boyunca geline eşlik edip yardımcı olan genelde iki yakın arkadaşına sağdıç denir. Bu kelime erkeğin yakın arkadaşları için de kullanılmaktadır.
Kına yakılırken çeşitli mâni ve türküler söylenir. Bu sırada gelin, sağdıçları, gelinin annesi ve yakınları genelde ağlarlar. Eski dönemlerde söylenen mani ve türküler yer yer bölge bazında yaygınlık kazansa da yöresel ve doğaçlamaydı. Gürçeşme Köyü’nde eskiden kına gecelerinde şu türkü söylenirdi:
Çağırın kızın halasını
Bulsun kına palasını
Çağırın kızın ingesini
Vursun kızın kınasını
Sen şakı bülbül ben uyanayım
Sen uyu bülbül ben yanayım
Yüksek evler ıssız kaldı
Anne baba kızsız kaldı
Bakırları susuz kaldı
Sen şakı bülbül ben uyanayım
Sen uyu bülbül ben yanayım
Atladı gitti eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Gitti evin yakışığı
Sen şakı bülbül ben uyanayım
Sen uyu bülbül ben yanayım (3)
Günümüzde ise kitle iletişim araçlarının etkisiyle yerellik kaybolmuş onun yerine Türkiye genelinde bilinen ve kitle iletişim araçlarında söylenen türküler kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde Biga muhacir köylerinde de kına yakılırken meşhur Şarköy türküsü “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” söylenmektedir. Geline kına yakıldıktan sonra kalan kınayı, davetlilerden kendine kına yakmak isteyenler alırlar. Gelinin yengeleri davetlilerden kına için para isterler. Davetliler parayı gelinin avucuna koyarlar. Kına gecesinin sonunda damat çağrılır ve gelini kucağına alarak odasına kadar götürür.
Damat Aklama:
Bu âdet, bazı muhacir köylerinde uygulanmaktadır. Gelin köy içinden evlenirse, kına gecesi bitip herkes evlerine dağıldıktan sonra gece geç vakitte damat aklamaya çıkılır. Köyün genç kızları, gelini de yanına alarak damadın akrabalarının evlerini tek tek ziyaret ederler. Gittikleri evin önünde darbuka eşliğinde türküler söyleyerek damadın akrabalarından para toplarlar. (6, 7)
Düğünün ilk Günü:
Kına gecesinden sonraki gün öğleden 1-2 saat önce çalgı eşliğinde eğlence başlar ve ikindi vaktine kadar sürer. Eski düğünlerde eğlence sırasında farklı çalgılar kullanılmaz, oyunlar halk arasında “tönbek” denilen darbuka eşliğinde oynanırdı. Ancak şimdiki düğünlerde davul, zurna ve çeşitli çalgılar kullanılmaktadır. Bu eğlenceye gelin ve damat da katılır, diğer eğlenenlerin yanında onlar da alaya çıkıp oynarlar.
Gelinin Düğüne Hazırlanması:
Gelini düğüne yengeleri veya sağdıçları hazırlar. Geline elbisesini giydirirler. ( Şimdiki düğünlerde beyaz gelinlik giydirilse de eski düğünlerde beyaz gelinlik ikinci gün giydirilir, ilk gün geline renkli bir elbise giydirilirdi). Taç, duvak takar, yüzüne makyaj yaparlar. Son yıllara kadar geline tel ve pul takılırdı. Gelinin sağına soluna ve arkasına olmak üzere 3 tane tel takılırdı. Bu tel, bilek kalınlığında olup başından dizinin altına kadar uzanırdı. Pul ise el içi genişliğinde idi ve gelinin alnına yapıştırılırdı. Ancak günümüzde tel ve pul takma âdeti pek kalmamıştır.
Yalancı Gelinlik:
Düğün eğlencesi ikindi vaktinde son bulduktan sonra gelinin elbiselerini yengesi giyerek yalancı gelin olur. Yüzünü de duvakla örtüp akrabalarıyla birlikte damadın evine gider. Damadın akrabaları yalancı gelini konuşturmak için ona bahşiş verirler ancak yalancı gelin onlarla konuşmaz. Daha sonra kayınvalide gelir. Daha yüksek miktarda bahşiş verir. Bu defa gelin konuşur ve yüzündeki duvağı açarak aslında yalancı gelin olduğunu gösterir. Oradakiler de şaşırmış gibi yaparak “Aa! Bu bizim gelin değilmiş” derler. Bunun üzerine evin içinde eğlence başlar. Darbuka eşliğinde damadın akrabaları oynarlar, eğlenirler.
İlk gün, akşam:
Akşam gelin, gündüz giydiğinden farklı bir elbise giyer. Geline yine tel, duvak, pul takılır; makyajı tazelenir. O akşam yine davetliler toplanır. Gündüz olduğu gibi alaylar kurulur, çalgı eşliğinde eğlence yapılır.
Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar birçok muhacir köyünde sadece kadınlar oynar, evli erkekler düğün alayına yaklaştırılmaz, sadece bekâr erkekler oynayan kızları seyredebilirdi. Hatta askerden gelmiş erkekler, bekâr bile olsa alayı izlemesine izin verilmezdi. Sadece askere gitmemiş bekâr delikanlılar alaydaki eğlenceyi izleyebilirdi. Bunu ihlâl eden erkekler köyün korucusu tarafından para cezasına çarptırılırdı. Ancak günümüz düğünlerinde bu durum ortadan kalkmıştır. Artık kadın ve erkekler bir arada oynayabilmekte ve düğünü izleyebilmektedir.
Davullu, zurnalı düğünler ve dürü götürme:
Eskiden düğün eğlencesi genellikle darbuka eşliğinde yapılmakla birlikte bazı düğünlerin davul ve zurna ile yapıldığı da olurdu. Bu düğünlerde erkekler davul, zurna eşliğinde oynardı. Bazen kızların da davul eşliğinde oynadığı olurdu.
Davullu ve zurnalı düğünlerde dürü götürme âdeti yapılırdı. Davul ve zurna eşliğinde oynayan ve daha çok gençlerden oluşan erkekler, damadın akrabalarının tek tek evlerine gidip dürü hediyesi alırlardı. Dürü alınırken gençlerden biri elinde bir bayrak taşır, dürü hediyesi de bu bayrağa asılırdı. Dürüye para, basma (şalvarlık kumaş) gibi hediyeler takılırdı. Hediyeler toplandıktan sonra davul ve zurnalar eşliğinde damadın evine gidilerek damadın ailesine dürü teslim edilirdi.
Gelinin baba evinden çıktığı gün, sabah:
Gelin baba evinden ayrılacağı gün sabahından hazırlıklar başlar. Gelin çıkarma günü genelde Pazar günüdür. Gelin önce beyaz gelinliğini giyer, duvağını takınır. Eski gelinlikler beyaz renkli, çiçekli entariden ve beyaz, çiçekli şalvardan oluşur; gelinin beline de beyaz kuşak bağlanırdı. Günümüzde ise modern gelinlikler kullanılmaktadır. Gelin hazırlandıktan sonra yengesiyle beraber akrabalarının evlerine gider, ellerini öper, onlarla vedalaşır. Akrabaları da onun eline bir miktar para verirler, iyi dileklerde bulunurlar.
Gelinin evinde gelin alıcılar gelene kadar davetlilerin katılımıyla çalgılı eğlence yapılır, oyunlar oynanır. Bu arada oğlan tarafı da gelini almak için hazırlık yapar. Arabayı süslerler, hazırlarlar. Köylerde otomobil bulunmadığı yıllarda gelin öküz arabası ile alınır, öküzlerin başları ve araba süslenirdi. Arabanın üzeri bezlerle kaplanır, arabaya fayton görünümü verilirdi. Damat da damatlık elbiselerini giyer, tıraşını olur, gelini almaya hazırlanır. Damat kendini tıraş eden berbere gelinin çeyizinden bir çember hediye eder.
Öğleden yaklaşık bir saat önce damadın akrabaları gelini almaya gelir. Bazı muhacir köylerinde damat da gelin almaya katılırken bazı köylerde damat gelini almaya gitmez, sadece akrabaları gider.
Toprakbastı Parası:
Eğer gelin alıcılar, köy dışından gelin almaya geliyorsa gelinin köyündeki gençler, köyün girişinde arabayı durdurur ve damadın babasından toprakbastı parası alırlar. Bu paraya delikanlı parası da denir. Gelin alıcılar köyün içindense gençler, arabayı damadın evinden çıktığında durdurup bir miktar para alırlar. Ancak bu para köy dışındaki damatlardan alınan paraya oranla oldukça düşüktür.
Tokat Parası:
Muhacir köylerinde evin bahçe kapısına tokat kapısı denir. Gelinin kardeşleri (yoksa yeğenleri) gelin arabasını tokat kapısında bekler. Gelin arabası gelince damadın babasından tokat parası isterler. Yapılan pazarlıktan sonra anlaşılan bahşişi alarak gelin alıcıların tokattan içeri girmesine izin verirler.
Yastık Parası:
Gelin arabası tokattan içeri girince gelinin akrabalarından biri gelenlerden bahşiş toplamak için onlara yastık uzatır. Onlar da bu yastığa birer birer para uzatıp geçerler. Alınan bu paraya yastık parası denir.
Damadın akrabaları yastık parasını verip gelin evinin bahçesine geçince alaya otururlar. Kayınvalide önceden hazırlanmış bir yastık üzerine oturtulur.
Testi Kırma:
Bu âdet çoğu muhacir köyünde olmasa da bazı köylerde uygulanmaktadır. Kazmalı Köyü’nde gelin alıcılar alaya geldiklerinde gelinin akrabaları testi kırarlar. Bunun bereket getirmesi umulur. (2)
Kapı Parası:
Gelin arabası kız evine varmadan, gelin alıcıların geldiğini duyan gelinin yengeleri gelini eve sokup kapıyı kilitlerler. Gelin alıcılar içeri girip alaya oturunca kayınvalide, kendi akrabalarından birkaç kişiye (bu kişiler genellikle damadın yengesi olur) para verip, gelini getirmelerini ister. Onlar da gittiklerinde kapının önünde gelinin yengeleriyle karşılaşırlar. Yengelerinden gelini isterler. Ancak gelinin yengeleri istedikleri parayı almadan kapıyı açmayacaklarını söylerler. Bir süre pazarlıktan sonra anlaşılan parayı alan yengeler, kapıyı açarak gelini damadın akrabalarına teslim ederler. Alınan bu paraya kapı parası denir.
Gelin, yüzü kırmızı bir duvakla örtülü olarak alaya getirilir. Gelin, alayda ilk olarak damadın akrabaları tarafından hazırlanmış mumları eliyle söndürür. Sonra kayınvalidesinin elini öper, başındaki feraceyi indirir, kaynanasının başını üç kez sıvazlar. Damadın diğer akrabalarının da elini öptükten sonra gelin bir sandalyeye oturtulur.
Mendil Atma:
Bu âdet bazı köylerde uygulanmaktadır. Sığırcık Köyü’nde gelinin yengeleri, kayınvalideye bir mendil atıp “Al bu mendili, işle!” derler. O da para koyup mendili geri verir. Yengeler de “İyi işlenmemiş.” diyerek üç kez geri verirler. Kayınvalide de mendile üç kez ayrı ayrı para koyar. Daha sonra yengeler, aynı mendili damadın diğer akrabalarına da birer kez atıp onlardan da para toplarlar. (4)
Şerbet Tutma:
Gelin sandalyeye oturtulunca yengeleri, bir tasa konulmuş şerbeti üzerini mendille örterek damadın akrabalarına birer birer uzatırlar. Onlar da mendili hafifçe kaldırıp şerbet tasına bahşiş atarlar.
Ayna Tutma:
Gelinin yengelerinden biri damadın akrabalarının önüne bir ayna tutar. “Aynada düzünün bakalım!” diyerek onlardan para toplar.
Duvak Açma:
Ayna ve şerbet tutulduktan sonra yengesi, gelinin duvağını, yüzünü açmayacak şekilde yayar ve damadın akrabaları duvağa para atarlar. Ayna ve şerbette toplanan paralar yengelerin olurken duvakta toplanan para gelinin olur.
Takı Merasimi:
Duvağa para atılmasından sonra duvak alınarak gelinin yüzü açılır ve takı merasimine başlanır. Takıya hediye verilirken bir kişi (genelde gelinin yengesi) ortaya geçer. Hediyeler teker teker ona verilir. O da hediyeyi kimin verdiğini, ne verdiğini yüksek sesle söyler.
Takı hediyesini önce gelinin kayınpederi ve kayınvalidesi verir. Sonra damadın diğer akrabaları, onlardan sonra da gelinin akrabaları verir. Akrabalar bittikten sonra da diğer davetliler takılarını takarlar.
Takı bitince kayınvalide ayağa kalkıp şeker dolu elleriyle gelinin başını üç kez sıvazlar ve torbasındaki şekerleri havaya fırlatır. Oradaki davetliler, özellikle de çocuklar, bu şekerleri kapmaya çalışır. Kayınvalideden sonra damadın bazı akrabaları da şeker atar.
Şeker Yedirme:
Takıdan sonra gelinin ağzına üç tane şeker sokulup çıkartılır. Gelin, damat evine gidince yengeleri bu şekerleri damada yedirir.
Gelinin Baba Evinden Ayrılması:
Gelin alıcıların gelmesi ve takı merasiminin ardından gelin, baba evinden ayrılmaya hazırlanır. Geline iğne oyalı beyaz bir başörtüsü örtülür. Gelin önce kadın, sonra erkek akrabalarıyla vedalaşır. Büyüklerinin ellerini öper, onlardan helâllik ister. Erkek akrabaları geline baba evinden ayrılırken bir miktar harçlık verirler.
Bütün akrabalarıyla vedalaştıktan sonra, babası gelini kolundan tutarak arabaya bindirir. Gelin arabası hareket ederken gelinin yengesi, suyun içine konmuş buğdayı arabanın üstüne atar. Sonra da boşalan tası ters çevirip üstüne oturur. Böylece gelinin gittiği yerde tas gibi oturması, rahat etmesi umulur.
Gelin arabası gelini götürürken köyün gençleri de arabanın önünde elinde bayraklarla yürür. Zaman zaman arabayı durdurup oyunlar oynarlar. Çocuklar da yola zincir bağlayarak veya taş koyarak gelin arabasını durdurur, damadın babasından para alırlar. Gelin, damat evine yaklaşırken köyün gençlerinden biri gelinin ayakkabısını alıp damada getirir. Ayakkabıyı vermek için damattan para ister. Damattan parayı alınca onun da ayakkabısını alır ve bu kez de gelinin yanına gidip ondan bahşiş ister. Köyün gençleri, düğün sırasında gelin ve damadın akrabalarından çok sayıda mendil toplarlar.Bu mendilleri taşıdıkları bayrağın üstüne bağlarlar. Gelin alma merasimi sona erince de topladıkları mendilleri aralarında paylaşırlar.
Bazı köylerde mendilin yanında bayrağa farklı şeyler de asıldığı olur. Bunların en ilginci Hacıpehlivan ve Otlukdere köylerinde gençler, damadın babasından aldığı canlı tavukları da bayrağa bağlamalarıdır. (1, 5)
Gelinin Damadın Evine Gelmesi:
Gelin damadın evine geldiği sırada damat, yaşadığı sevinci kutlamak için tüfek patlatır. Gelin arabası evin bahçesine girince kayınpederi gelini arabadan indirmek ister. Ancak gelin, kayınpederinden bahşişi almadan inmez. Kayınpeder bahşiş olarak para verebildiği gibi varlık durumuna göre inek, koyun, kuzu vb. bir mal da verebilir. Gelin bahşişi alınca arabadan iner. İnince ilk olarak kayınpederinin, sonra da diğer yeni erkek akrabalarının elini öper. Onlar da geline para verirler. Sonra damat gelinin yanına gelir. “Hoş geldin” der ve gelini koluna takıp evine götürür. Damat gelini koluna taktığı sırada damadın sağdıçları gelinin ve damadın başına şeker atarlar. Gelin ve damat eve girmeden önce içeriden biri kapıyı kilitler ve kilidi açmak için damattan bahşiş ister. Damadın bahşişi vermesiyle kapıyı açar. Eve girince damat, geline para takar. Sonra tekrar gelini koluna alır, dışarı çıkarır. Evin bahçesinde damadın akrabaları 10-15 dakika eğlenirler, çalgılar eşliğinde oynarlar. Bazı köylerde isteyen kişiler damatla karşılıklı oyun oynar ve her oyun oynayan damadın cebine para koyar. Bu eğlence de bittikten sonra davetliler damadın evinden ayrılır. Gelin ve damat içeri girince damadın akrabalarından biri gelinin kucağına bir bebek verir. Gelinin de öyle bir bebeği olması umulur. Gelin de alnına para koyarak bebeği geri verir.
Eski düğünlerde damat gelini koluna takmaz, evin içinde beklerdi. Damadın yengeleri gelinin bir eline ekmek veya Kuran-ı Kerim, diğer eline de ibrik verirlerdi. Gelin, arabadan damadın yanına kadar ibrikteki suyu hafif hafif dökerek giderdi. İçeri girince geline damatla iyi geçinmesini sağlayacağı umularak sobanın önü öptürülürdü.
Kazmalı Köyü’nde gelin, damadın evine gelirken evin kapısının üst kenarlıklarına yağ sürülür, böylece gelinin damatla iyi geçinmesi ümit edilir. Kazmalı Köyü’nde eskiden gelin içeri girince kaynanasının ayağını da öperdi. (2)
Halka Şekeri Takma:
Bu âdet günümüzde ortadan kalkmış olmakla beraber eskiden bazı muhacir köylerinde yapılırdı. Akyaprak Köyü’nde damat ve gelin kol kola evden çıktığında yapılan eğlencede damadın akrabaları ipe dizdikleri halka şekerlerini gelinin boynuna takarlardı. Şeker dizisi takan kişiler, gelinle karşılıklı oynardı. (7) Hacıpehlivan ve Otlukdere köylerinde de halka şekeri takma âdeti vardı. (1, 5) Sığırcık Köyü’nde ise halka şekerleri eridiği için ilerleyen zamanlarda şeker yerine bisküvi ve para dizisi takılmaya başlanmıştır. (4)
Resmî Nikâhın Kıyılması:
Resmi nikâh, gelin ve damat taraflarının isteğine bağlı olarak düğün öncesinde veya düğün sırasında kıydırılır. Köylerde nikâhı muhtar, Biga ve beldelerinde ise belediyeden yetki almış bir memur kıyar. Eskiden resmi nikâhın düğünden sonra kıyıldığı da olurdu. Ancak günümüzde düğünden birkaç gün önce veya düğün gününde kıyılmaktadır.
DÜĞÜN SONRASINDA YAPILAN ÂDETLER
Düğünden sonraki ilk perşembeyi cumaya bağlayan akşam damat ve gelin, gelinin anne ve babasını ziyarete giderler. Çoğu muhacir köyünde bu ziyarete sadece gelin ve damat giderken, bazı muhacir köylerinde damadın akrabaları da onlara eşlik eder. Gelinin anne ve babası yeni evli çiftlere, varsa onlarla birlikte gelenlere yemek ikram eder. Bu sırada gelinin kardeşlerinden biri damadın önüne bir avuç buğday atarak bunları saymasını ister. Aslında bunları saymak zor olduğu için damattan bahşiş istemektedir. Bunun üzerine damat da gelinin kardeşine bir miktar bahşiş verir. Onlar yemek yerken gelinin kardeşleri bu sefer damadın ayakkabılarını saklar. Ayrılacakları zaman damat ayakkabıları bulamayınca durumu anlar. Gelinin kardeşlerine para vererek ayakkabılarını geri alır.
Kız Ardı:
Gelin ve damadın ziyaretinden birkaç gün sonra gelinin annesi, babası ve akrabaları çeyizi son kez görmek için damadın evine giderler. Özellikle gelinin anne ve babası, çeyizi serili olarak ilk defa görecekleri için bu ziyarete önem verirler. Burada onlara yemek yedirilir. Yemekte ikram edilen böreğin içine bozuk para konulur. Bu para kimin yediği börekten çıkarsa onun olur. Yemekten sonra gelinin akrabaları hazırladıkları çeyizi son kez görürler ve damadın evinden ayrılırlar.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Bugün 112 köyü bulunan Biga’da, bu köylerin 60’ından fazlasına yerleşmiş olan muhacirler, Biga’daki en kalabalık topluluk olarak dikkat çekmektedir. Yedi değişik köyde doğup büyümüş sekiz farklı kişiden derlediğimiz bilgilere dayanarak söyleyebiliriz ki bu kadar çok köye dağılmış olmalarına rağmen muhacirlerin evlenme âdetleri temelde benzer nitelikler taşımakta, ancak bazı küçük uygulamalarda farklılıklar görülebilmektedir.
Bazı evlenme âdetleri günümüzde de devam etmekle birlikte bazı âdetler günümüze ulaşamamıştır. Bunun başlıca sebepleri olarak ekonomik ve teknolojik şartların değişmesi, köyden şehre göçün artması, köylerde bile şehir hayatına uyum sağlanmaya başlanması gösterilebilir. Bu durum köylerin de modern hayatın şartlarına uyup homojenleşmesine, kendine özgü geleneklerinin zayıflamasına yol açmıştır.
Evlenme âdetlerinde yerel kültürün, dinî öğelerin ve bazı inanışların etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu adetlerin ne kadarının göç edilmeden önce de yaşadığını bilemiyoruz. 1877-78 Osmanlı – Rus savaşında göçün gerçekleştiği Balkan topraklarında hâlâ Türkler yaşamaktadır. Şüphesiz ki, buralarda yapılacak bir çalışma bu âdetlerin hangilerinin Balkanlar’dan günümüze taşındığını ortaya koymaya yardımcı olacaktır.
Evlenme âdetlerinde en çok dikkat çeken hususlardan biri de birçok vesileyle bahşiş toplanmasıdır. Özellikle damadın ailesinden çok sayıda bahşiş istenmektedir.
Çok farklı kültürlerin bir arada yaşayıp kaynaştığı Biga’da, diğer topluluklar gibi Muhacirlerin de değişen bir takım uygulamalara rağmen geleneklerini büyük ölçüde muhafaza ettiği, kendine has evlenme âdetlerine sahip olduğu görülmektedir.
KAYNAK KİŞİLER
Yukarıda verdiğimiz evlenme âdetleri aşağıda haklarında bilgi verilen kaynak kişilerden elde edilen bilgilerle yazılmıştır. Bazı bilgiler belli kişilerden alındıysa bilginin sonunda parantez içinde kaynak kişinin başındaki rakam verilerek bilginin hangi kaynak kişiden alındığı gösterilmiştir. Bütün kaynak kişilerce verilen ortak bilgilerde ise kaynak kişi gösterme yoluna gidilmemiştir.
1. ) Adı, soyadı: Ahmet Aydın, Doğum yeri: Otlukdere Köyü, Doğum tarihi: 1944, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Muhtar, Derleme tarihi: 14.07.2008
2. ) Adı, soyadı: Ayşe Bozkurt, Doğum yeri: Kazmalı Köyü, Doğum tarihi: 1958, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 13.07.2008
3. ) Adı, soyadı: Ayşe Kaplan, Doğum yeri: Gürçeşme Köyü, Doğum tarihi: 1959, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 03-14.07.2008
4. ) Adı, soyadı: Fatma Kahraman, Doğum yeri: Sığırcık Köyü, Doğum tarihi: 1962, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 13.07.2008
5. ) Adı, soyadı: Hamit Balaban, Doğum yeri: Hacıpehlivan köyü, Doğum tarihi: 1946, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: İnşaat ustası, Derleme tarihi: 14.07.2008
6.) Adı, soyadı: Rüstem Dinç, Doğum yeri: Akyaprak Köyü, Doğum tarihi: 1948, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Çiftçi, Derleme tarihi: 12.07.2008
7.) Adı, soyadı: Zehra Dinç, Doğum yeri: Gürçeşme Köyü, Doğum tarihi: 1948, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme Tarihi: 12.07.2008
8.) Adı, soyadı: Zümran Akgül, Doğum yeri: Ambaroba Köyü, Doğum tarihi: 1960, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Dul, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 13.07.2008
KAYNAKÇA
Gürsu, E.
2001 Biga Pegai Fotoğraf ve Belgelerle İlçemizi Tanıyalım, Biga: Biga Doğuş Gazetecilik.
Nirun, Prof. Dr. N.,
1994 Sistematik Sosyoloji Yönünden Aile ve Kültür, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
Seyidoğlu, Prof. Dr. B.
1992 “Türk Mitolojisi ve Efsanelerinde Aile”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi 2, Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, s. 571-581.
Bu bildiri Yrd. Doç. Dr. Mustafa Aksoy ve Fahri Kaplan tarafından hazırlanmış olup 28 Ağustos 2008 tarihinde Biga Kültür Sarayı’nda düzenlenen “Biga Değerleri Sempozyumu”nda sunulmuştur.
Hazırlayanlar:
1.Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKSOY
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
2.Fahri KAPLAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
ÖZET
Tarih boyunca bir çok kültür ve medeniyeti içinde barındırmış ve Osmanlı Devleti’nin Batı Anadolu’da önemli sancaklarından biri olan Biga bugün de çeşitli kültürlerin bir arada yaşadığı bir yerdir. Özellikle 19.yüzyılın ikinci yarısında savaşlar ve çeşitli nedenlerle bir çok topluluk Biga’ya yerleşmiştir. Bunların başlıcaları: Çerkezler, Pomaklar, Muhacirler, Kumuklar, Boşnaklar, Romanlar, Tatarlar, vb.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Balkanlardan Anadolu’ya büyük bir göç yaşanmıştır. Biga bu göç yolunun ana geçişlerinden biri olduğu için çok göç alan yerlerden biri olmuştur. Bu dönemde Balkanlardan gelip Biga’ya yerleşen göçmenler iki gruba ayrılmaktadır:
1. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da Türk hâkimiyetini güçlendirmek için Anadolu’nun çeşitli yörelerinden Balkanlar’a yerleştirdiği, daha sonra 1877-88 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle oradan Biga’ya gelip yerleşen ve anadilleri Türkçe olanlar.
2. Bugün kendisine Pomak dediğimiz, Balkanların yerlisi ve Müslüman bir halk olup 1877-78 Osmanlı-Rus Savaş’ında Biga’ya gelip yerleşen ve asıl dilleri Pomakça (Bulgarca) olanlar.
Biga’da bu iki gruptan ilkine Muhacir, ikincisine ise Pomak denmektedir. Bugün 112 köyü olan Biga’nın köylerinin yarısından fazlasında Muhacirler yaşamaktadır. Biga’daki Muhacirlerin de her kültürel topluluk gibi kendine has bir takım düğün ve evlenme âdetleri vardır. Bu âdetlerin başlıcaları:
Düğün öncesinde; kız-erkek görüşmesi, kız isteme, söz kesme, nişan, basma asma, çeyiz serme,
Düğün sırasında; kına gecesi, damat aklama, yalancı gelinlik, dürü götürme, toprak bastı parası alma, kapı parası alma, tokat parası alma, yastık parası alma, mendil atma, takı öncesinde ayna tutma, şerbet tutma, duvak açma, takı, şeker yedirme, halka şekeri takma.
Düğün sonrasında; damattan mendil kapma, damat ve gelinin el öpmeye çıkması, yeni gelinlerin eğlenmesi, gelinin anne ve babasının ziyaret edilmesi, kız ardı.
GİRİŞ
Evlenme, aile kurma insan hayatının en önemli dönüm noktalarından biridir. Aile, toplum hayatının çekirdeğini oluşturduğundan fert hayatı kadar toplum hayatı için de büyük önem taşımaktadır.
Türk toplumunda evlenip aile kurmaya geçmişte büyük önem verildiği gibi günümüzde de aynı önemin verildiği görülmektedir. Ateşi ve ocağı kutsal sayan eski Türkler “Aile ocağı” tabirini kullanarak aileye verdikleri değeri belirtmişlerdir. (Seyidoğlu 1992: 571) Eski Türkler Orta Asya’da göçebe olarak yaşasalar da “boy”lardan oluşmaktaydı ve boy, büyük ailenin ilk kademesiydi. (Nirun 1994: 23) İslamiyet’i kabul ettikten ve Anadolu’ya yerleştikten sonra da Türklerde evlilik ve ailenin önemi artarak devam etrmiştir. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde anlatılan efsanelerde de evlilik ve aileyle ilgili unsurlar dikkati çekmektedir. Bu efsanelerde evliliğin temelinin sevgi olduğu, evlilikte para ve malın değil sevginin esas alınması gerektiği, sevenleri ayırmanın çok kötü bir iş olduğu ve bunu yapanların cezasız kalmayacağı ve Allah’ın seven insanların duasını kabul edeceği anlatılmaktadır. ( Seyidoğlu 1992: 576 )
Toplum ve kültür hayatında hızlı değişme ve dönüşümlerin yaşandığı günümüzde de aile, önem ve sorumluluğunu korumaktadır. “ Değişen sosyal ve kültürel şartlar içinde aile, nesillerin devamını sağlamakla yükümlü olup çocukları yetiştirerek sosyalizasyon süreci içinde topluma kazandırması sebebiyle görevini ve önemini arttırmaktadır.” (Nirun 1994: 19) Aile, yeni nesillerin sağlıklı ve kişilikli büyümesinin olmazsa olmaz şartı olduğu için evlilik ve aile kurma toplumsal bir varlık olan insan için hem bir gereklilik hem de bir sorumluluktur.
Evlenme, kişinin hayatında açılan yeni bir sayfa olduğu için evlenecek çiftler, bu yeni hayata geçişlerini mutlu bir şekilde sağlamak ve bu mutluluğun devamını dilemek için eğlenerek, sevinçlerini sevdikleriyle paylaşarak evlilik kurumunun temelini atarlar. Türk toplumu bilinen en eski zamanlardan beri evliliği neşeyle karşılanmakta, evlenenler için eğlenceler düzenlemektedir. Evlenme öncesi, esnası ve sonrasındaki uygulamaların bir kısmı zamanla âdet hâlini almıştır. Bu uygulamalar her bölgede ve toplulukta farklılıklar gösterebilmektedir. Yörük, Çerkez, Pomak, Muhacir, Kumuk, Boşnak, Çeçen, Tatar, Roman gibi farklı unsurları barındıran Biga’da da (Gürsu 2001: 214-216) her topluluğun kendine has bir takım evlenme âdetleri vardır.
Biga yöresinde en kalabalık topluluk Muhacirlerdir. Göç eden anlamına gelen muhacir kelimesi Biga’da 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında bugünkü Balkanlardan Biga’ya göç etmiş Türk topluluğunu tanımlamak için kullanılmaktadır. Aslında Pomaklar da Biga’ya halk arasında 93 harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Biga’ya yerleşmiştir. (Gürsu 2001: 216) Muhacirlerin Pomaklardan farkı anadillerinin Türkçe olmasıdır. Ayrıca Pomaklar Balkanlar’ın yerli halkı olmasına karşın muhacirlerin Osmanlı’nın fetih ve iskân politikası gereği Anadolu’dan Balkanlar’a yerleştirildiği çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir. Biga yöresindeki Muhacirler de bu görüşleri sözlü olarak ifade etmekte ve buna inanmaktadır. Bugün 112 köyü bulunan Biga köylerinin yarıdan fazlasında Muhacirler yaşamaktadır. Biga’daki Muhacirlerin de her kültürel topluluk gibi kendine has bir takım düğün ve evlenme âdetleri vardır.
Bu bildiride Biga yöresi Muhacirlerinin evlenme âdetleri Gürçeşme, Akyaprak, Hacıpehlivan, Otlukdere, Sazoba, Kazmalı, Sığırcık köylerinden kaynak kişilerden yapılan derlemelerle kaydedilmiş ve değerlendirilmiştir. Kaynak kişilerin bir kısmı köylerde yaşamakla birlikte bu gün çoğu ilçe merkezinde yaşamaktadır. Fakat evlenme âdetlerini iyi bilen kişilerdir.
Günümüzde bildiride kaydedilen âdetlerin uygulanmasında büyük bir karmaşa da yaşanmaktadır. 1980 sonrası kitle iletişim araçlarının etkisi ve yeni bir kısım ilişkilerle bazı âdetler kullanımdan kalkmış, bazıları uygulanmaya devam etmiştir. Bildiride gerek bugün uygulanan gerek bazı yerlerde uygulanmakla birlikte uygulamadan kalkan eski evlenme âdetleri de belirtilmiştir.
DÜĞÜN ÖNCESİNDEKİ ÂDETLER
Kız – erkek görüşmesi ve kız isteme:
Köylerde gençler çeşitli ortamlarda birbirlerini görerek beğenirler. Eski dönemlerde kadınlar ve erkekler ayrı ortamlarda eğlenir, çalıp oynarlardı. Kadınların eğlencesini erkeklerin izlemesine izin verilmezdi. Ancak süslenip kendini gösteren genç kızlar oynayıp eğlenirken askere gitmemiş gençlerin onların eğlencelerini izlemesine izin verilir, evli erkekler ve bekâr bile olsa askerden gelmiş erkeklerin kızların eğlencesini izlemelerine izin verilmezdi. Bu sırada gençler evlenecekleri kızı beğenir, daha sonra onunla ilişki kurmaya çalışırdı. Bu devreden sonra devreye aileler girerdi. Günümüzde ise artık kadın ve erkekler birlikte eğlenmekte ve kızlarla erkekler daha kolay görüşmektedir.
Bir diğer görüşme yöntemi ise görücü usûlü idi. Günümüzde görücü usûlü evlenme azalsa da yakın zamana kadar görücü usûlüyle evlilik yaygındı. Bu tür evlenmelerde kız ve erkek, yakınları aracılığıyla görüşürler. Görüşmede kız ve erkek birbirlerini beğenirse birkaç gün içinde erkeğin babası veya yakınlarından birisi kızı istemeye gider, “Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle” diyerek söze başlar ve kızı aile büyüklerinden isterdi. Giderken yanında tatlı bir sonuç beklediğini sembolize eden şeker, lokum vb. hediye götürülürdü. Günümüzde şeker veya lokumun yanı sıra çikolata da götürülmeye başlanmıştır.
Günümüzde de kız isteme yöntemi aynı şekilde devam etmektedir. Kız istendikten sonra baba veya bir aile büyüğü kıza ve diğer aile fertlerine danışmak için süre ister. “Dünürcü” olarak belirtilen kız isteyenler gönderilir, eğer uzaktan gelmişlerse misafir de edilebilirler. Kızın babası veya sözü geçen aile büyüğü başta kız olmak üzere diğer aile bireylerine kızın istenilen yere verip verilmemesini danışarak görüşlerini alır. Genelde son söz kıza bırakılır. Çünkü kızın istediği yere verilmediği durumlarda kız “kaçarak” evlenebilir. Fakat bazı durumlarda isteyen insanlar beğenilmediyse kız istese bile kıza baskı yapılarak bu evlilikten vazgeçirilmeye çalışılır. Fakat bu baskılar kızın “kaçmasına” neden de olabilir.
20- 30 yıl öncesine kadar babasından istenen kız, kendini istemeye gelen müstakbel kayınpederinden isteklerini bir kâğıda liste halinde yazar ve kayınpedere verirdi. Kız, bu isteklerin yerine getirileceğine dair verilen sözle alınırdı. Kız bu kâğıda altın, bilezik, basma, tülbent, ev eşyası gibi isteklerini yazardı. Ayrıca baba parası denilen ve bir çeşit başlık parası olan bir miktar para da bu kâğıda yazılırdı. Kâğıda listelenen para babanın, hediyelerse kızın olurdu. Ancak babanın aldığı para damadın ailesini ekonomik açıdan zorlayacak derecede olmaz, uygun bir miktar istenirdi. Oğlan tarafı bu parayı ve hediyeleri düğünden önce hazırlayıp kız tarafına verirdi.
Son yıllarda görücü usûlü evlenmenin yerini daha çok erkek ve kızın tanışarak, anlaşarak evlenmesi almıştır. “Kaçma” olayı çok azalsa da nadir olarak günümüzde de görülmektedir. Yalız bu kaçmalar kızın rızasıyla olan kaçmalardır. Zorla kız kaçırma olaylarına rastlanmamaktadır.
Söz kesme:
İlk istemeden sonra kız tarafı kendi arasında olayı değerlendirir ve erkek tarafını verdikleri karardan haberdar ederler. Eğer gelen haber olumlu ise erkek tarafı tekrar kız istemeye giderler. Bu daha geniş katılımlı bir istemeye gidiş olur. Bu esnada kız tarafı da yakın akrabalarını çağırıp eğer istemeye gelenler dışarıdan geldi ise söz kesme yapılabilir. Bunun yanı sıra iki taraf bir söz kesme günü belirleyip daha geniş katılımla birkaç gün sonra söz kesme yapabilirler. Söz kesme yakın akrabaların katılımıyla yapılır. Söz kesileceği akşam erkek tarafı kıza verilmek üzere şalvar, başörtüsü, şeker, lokum vb. hediyelerle kız evine gelirler. Hediyeler verilip kıza söz yüzüğü takılır. Söz kesildikten birkaç gün sonra ise kız tarafı oğlan tarafına söz hediyesi olarak gömlek, atlet, çorap, kolonya, mendil vb. hediyelerle iade ziyaretinde bulunur. Her iki taraf da götürdükleri hediyeleri söz bohçası içinde götürüp verirler.
Nişan:
Söz kesildikten bir süre sonra kız oğlana, oğlan da kıza nişan yüzüğü alır. Nişan gecesinde oğlan tarafı yaptığı çeyizi ve nişan için hazırladıkları hediyeleri bohçalarla kız evine götürürler. Kızın annesi, babası, kardeşleri için de ayrı ayrı bohça hazırlanır. Kız tarafı nişan bohçası getirenlere çember, çorap, mendil vb. hediyeler verirler. Bu bohçalar nişan gecesine katılan davetlilerin önünde sergilenir. “Nişan merasimi” bazen sadece yakın akrabaların katılımıyla daha dar, bazen de köylüleri de içine alan geniş bir çevrenin davet edilmesiyle geniş katılımlı düzenlenir.
Nişan merasiminde köyün önde gelenlerinden ve güzel konuşabilen bir kişi (imam, öğretmen vb.) kısa bir konuşma yapar. Bu konuşmada nişanlanacak olan kız ve erkek için övgü dolu sözler söylenip gelecek için iyi dilek ve temennilerde bulunulur. Konuşan kişi sonunda nişanlıları tebrik ederek birbirine kurdele ile bağlanmış nişan yüzüklerini kıza ve oğlana verir. Kız ve oğlan birbirilerinin parmağına yüzüklerini takarlar. Konuşmayı yapan kişi kurdeleyi kesmeden önce makasın kesmediğini söyleyerek oğlandan bahşiş ister. Bahşişi alınca işin tamamına ermesini dileyip alkışlar arasında kurdeleyi keser. Bundan sonra erkeğin akrabalarının erkeğe, kızın akrabalarının da kıza nişan takısı takmalarıyla nişan merasimi sona erer. Takı merasiminde para ve daha çok çeyrek altın bazı yakın akrabalar yarım altın veya bilezik takmaktadırlar.
Basma Asma:
Eskiden kız, nişanlandıktan sonra köyde yapılan ilk düğünde görümcesi veya eltisiyle karşılıklı oynamak için alaya çıkar, bu sırada müstakbel kayınvalidesi nişanlı kızın ensesinden aşağı doğru şalvarlık kumaş takardı. Bu kumaşların omuzdan aşağı sarkan iki tarafında da tülbent dikili olurdu. Görümce ile nişanlı kız oynarken kayınvalide de etrafa şeker saçardı. Böylece kızın nişanlandığını bütün köylü öğrenmiş olurdu. Basma asma âdeti kalktıktan sonra bir süre nişanlı kızlar, evlenene kadar düğünlere omzuna renkli şeritler takarak geldiler. Fakat günümüzde bu âdetler uygulanmamaktadır.
Eşyaların alınması:
Eski dönemde kız çeyiziyle bir kısım eşyalarını getirmekle birlikte evlenecek çiftin evde kullanacağı temel eşyaları erkek tarafı alırdı. Fakat bunlar sandık, ayna, kap kacak, halı, kilim, yatak yorgan vb. sınırlı sayıda eşya idi. Günümüzde ise alınan eşyalar çoğaldığı ve parasal olarak yüksek bir meblağ tuttuğu için eşyaların alımını iki taraf paylaşmaktadır. Ancak kız tarafının durumu iyi değilse günümüzde de bütün eşyaları oğlan tarafının aldığı da olur. Genellikle yatak odası ve mutfak eşyalarını kız tarafı; misafir odası ve oturma odasının eşyalarını erkek tarafı almaktadır. Bazen evlenen gençler para kazanılan bir işte çalışıyorlarsa önceden ve nişanlılık devirlerinde bir kısım eşyalarını kendileri de almaktadırlar.
Çeyiz Serme:
Düğüne birkaç gün kala erkeğin arkadaşları ve akrabaları kız tarafına çeyiz sandıklarını almaya gider. Ancak sandığın üstüne oturan kızın arkadaşları veya yakınları erkek tarafından bahşiş ister. Kısa bir pazarlıktan sonra istedikleri bahşişi alan kızın yakınları sandığın üstünden kalkarak çeyizin alınmasına izin verir. Alınan bu bahşişe “sandık parası” denir.
Çeyizde çember (başörtüsü), çorap, kazak, iç çamaşırı, yorgan, yastık, havlu gibi eşyalar bulunur. Bu eşyaların çoğu el işlemeleriyle süslü, nakışlarla bezenmiştir. Eskiden çeyizlerde basmalar ve yastık işlemeleri önemli bir yer tutardı. Yeni çeyizlerde ise eskilerden farklı olarak yemek takımları, dantel örgüleri bulunmaktadır.
Erkeğin akrabaları aldıkları çeyiz sandığını oğlan evine götürürler. Birkaç saat sonra da kızın akrabaları ve arkadaşları, çeyizi sermek için erkeğin evine gelirler. Bu sefer de sandığın üstüne erkeğin akrabalarında biri oturup bahşiş ister. Burada bahşiş olarak gelinin çeyizi içinden bir hediye verilir. Kızın akrabaları hazırladıkları çeyizi özenle sererler. Tavanın altına ip gererek çemberleri, basmaları, çorapları asarlar. Ancak son yıllarda çeyizler tavana asılmamakta, genellikle kanepe üzerine serilmektedir. Ayrıca geçmiş dönemlerde çeyizlere çiçek nakışlı havlular konur, çeyiz serilirken bu havlular duvara asılırdı. Çeyiz serme bitince erkek tarafı, çeyizi serenlere yemek ikram eder. Yemekten sonra çeyiz serenler ayrılır. Çeyizi görmek isteyenler damat evini ziyaret ederler. Genellikle çeyiz kadınlar tarafından ziyaret edilir, güzelse takdir, zayıf bulunursa tenkit edilir. Hatta dedi kodu malzemesi bile olabilir. Bunun için kızlar çeyiz hazırlarken özenli davranırlar. Bu çeyizlerin bir kısmı kız çocuğu daha küçükken anneleri tarafından yavaş yavaş özenle hazırlanır.
DÜĞÜN ESNASINDA YAPILAN ÂDETLER
Kına Gecesi:
Eski tarz düğünlerde gelinin baba evinden alınmasından iki gün önce kına gecesi yapılırdı. Bu genellikle Cuma gecesine rasatlar Pazar günü de gelin baba evinden alınırdı. Günümüzde ise kına gecesi gelin alımından bir gün önce cumartesi gecesi yapılmakta, Pazar günü gelin alınmaktadır. Kına çeşitli hediyelerle birlikte erkek evinden getirilir ve kız evinde yapılır. Eskiden kadın ve erkekler ayrı eğlendikleri için kına gecesi kız evinde ve sadece kadınlar arasında yapılırdı. Günümüzde yine kız evinde yapılmakta ancak erkekler de kına gecesini izleyebilmektedir. Eski kına gecelerinde halkın “tönbek” olarak isimlendirdiği darbuka eşliğinde eğlenildikten sonra gelinin halası veya yengesi, üstüne mum ve çiçekler dizerek kınayı süslerler. Süslenmiş kına tepsisi ortaya getirildiğinde gelin, kına gecesi için hazırlanmış elbisesini giyerek kına yaktırmak için orta yerdeki kına tepsisi yanına oturur. Ancak kına yakacak olan yengelere elini açmaz. Yengeler de gelin elini açmıyor diyerek kayınvalideden bahşiş isterler. Gelin bahşişi aldıktan sonra elini açar. Bu bahşiş kişinin durumuna göre verdiği bir miktar paradır. Bir eline ve ayağına gelinin kendi yengesi, diğer eline ve ayağına da damadın yengesi kına yakar. Gelinin annesi kınayı yakan yengelerin koluna hediye olarak birer çember (başörtüsü) bağlar. Kına yakma sırasında gelinin baş kısmı ile birlikte yüzü beyaz bir çarşafla örtülüdür. Gelinin sağdıçları da kına yakılırken bu çarşafın altına girerler.
Bütün düğün boyunca geline eşlik edip yardımcı olan genelde iki yakın arkadaşına sağdıç denir. Bu kelime erkeğin yakın arkadaşları için de kullanılmaktadır.
Kına yakılırken çeşitli mâni ve türküler söylenir. Bu sırada gelin, sağdıçları, gelinin annesi ve yakınları genelde ağlarlar. Eski dönemlerde söylenen mani ve türküler yer yer bölge bazında yaygınlık kazansa da yöresel ve doğaçlamaydı. Gürçeşme Köyü’nde eskiden kına gecelerinde şu türkü söylenirdi:
Çağırın kızın halasını
Bulsun kına palasını
Çağırın kızın ingesini
Vursun kızın kınasını
Sen şakı bülbül ben uyanayım
Sen uyu bülbül ben yanayım
Yüksek evler ıssız kaldı
Anne baba kızsız kaldı
Bakırları susuz kaldı
Sen şakı bülbül ben uyanayım
Sen uyu bülbül ben yanayım
Atladı gitti eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Gitti evin yakışığı
Sen şakı bülbül ben uyanayım
Sen uyu bülbül ben yanayım (3)
Günümüzde ise kitle iletişim araçlarının etkisiyle yerellik kaybolmuş onun yerine Türkiye genelinde bilinen ve kitle iletişim araçlarında söylenen türküler kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde Biga muhacir köylerinde de kına yakılırken meşhur Şarköy türküsü “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” söylenmektedir. Geline kına yakıldıktan sonra kalan kınayı, davetlilerden kendine kına yakmak isteyenler alırlar. Gelinin yengeleri davetlilerden kına için para isterler. Davetliler parayı gelinin avucuna koyarlar. Kına gecesinin sonunda damat çağrılır ve gelini kucağına alarak odasına kadar götürür.
Damat Aklama:
Bu âdet, bazı muhacir köylerinde uygulanmaktadır. Gelin köy içinden evlenirse, kına gecesi bitip herkes evlerine dağıldıktan sonra gece geç vakitte damat aklamaya çıkılır. Köyün genç kızları, gelini de yanına alarak damadın akrabalarının evlerini tek tek ziyaret ederler. Gittikleri evin önünde darbuka eşliğinde türküler söyleyerek damadın akrabalarından para toplarlar. (6, 7)
Düğünün ilk Günü:
Kına gecesinden sonraki gün öğleden 1-2 saat önce çalgı eşliğinde eğlence başlar ve ikindi vaktine kadar sürer. Eski düğünlerde eğlence sırasında farklı çalgılar kullanılmaz, oyunlar halk arasında “tönbek” denilen darbuka eşliğinde oynanırdı. Ancak şimdiki düğünlerde davul, zurna ve çeşitli çalgılar kullanılmaktadır. Bu eğlenceye gelin ve damat da katılır, diğer eğlenenlerin yanında onlar da alaya çıkıp oynarlar.
Gelinin Düğüne Hazırlanması:
Gelini düğüne yengeleri veya sağdıçları hazırlar. Geline elbisesini giydirirler. ( Şimdiki düğünlerde beyaz gelinlik giydirilse de eski düğünlerde beyaz gelinlik ikinci gün giydirilir, ilk gün geline renkli bir elbise giydirilirdi). Taç, duvak takar, yüzüne makyaj yaparlar. Son yıllara kadar geline tel ve pul takılırdı. Gelinin sağına soluna ve arkasına olmak üzere 3 tane tel takılırdı. Bu tel, bilek kalınlığında olup başından dizinin altına kadar uzanırdı. Pul ise el içi genişliğinde idi ve gelinin alnına yapıştırılırdı. Ancak günümüzde tel ve pul takma âdeti pek kalmamıştır.
Yalancı Gelinlik:
Düğün eğlencesi ikindi vaktinde son bulduktan sonra gelinin elbiselerini yengesi giyerek yalancı gelin olur. Yüzünü de duvakla örtüp akrabalarıyla birlikte damadın evine gider. Damadın akrabaları yalancı gelini konuşturmak için ona bahşiş verirler ancak yalancı gelin onlarla konuşmaz. Daha sonra kayınvalide gelir. Daha yüksek miktarda bahşiş verir. Bu defa gelin konuşur ve yüzündeki duvağı açarak aslında yalancı gelin olduğunu gösterir. Oradakiler de şaşırmış gibi yaparak “Aa! Bu bizim gelin değilmiş” derler. Bunun üzerine evin içinde eğlence başlar. Darbuka eşliğinde damadın akrabaları oynarlar, eğlenirler.
İlk gün, akşam:
Akşam gelin, gündüz giydiğinden farklı bir elbise giyer. Geline yine tel, duvak, pul takılır; makyajı tazelenir. O akşam yine davetliler toplanır. Gündüz olduğu gibi alaylar kurulur, çalgı eşliğinde eğlence yapılır.
Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar birçok muhacir köyünde sadece kadınlar oynar, evli erkekler düğün alayına yaklaştırılmaz, sadece bekâr erkekler oynayan kızları seyredebilirdi. Hatta askerden gelmiş erkekler, bekâr bile olsa alayı izlemesine izin verilmezdi. Sadece askere gitmemiş bekâr delikanlılar alaydaki eğlenceyi izleyebilirdi. Bunu ihlâl eden erkekler köyün korucusu tarafından para cezasına çarptırılırdı. Ancak günümüz düğünlerinde bu durum ortadan kalkmıştır. Artık kadın ve erkekler bir arada oynayabilmekte ve düğünü izleyebilmektedir.
Davullu, zurnalı düğünler ve dürü götürme:
Eskiden düğün eğlencesi genellikle darbuka eşliğinde yapılmakla birlikte bazı düğünlerin davul ve zurna ile yapıldığı da olurdu. Bu düğünlerde erkekler davul, zurna eşliğinde oynardı. Bazen kızların da davul eşliğinde oynadığı olurdu.
Davullu ve zurnalı düğünlerde dürü götürme âdeti yapılırdı. Davul ve zurna eşliğinde oynayan ve daha çok gençlerden oluşan erkekler, damadın akrabalarının tek tek evlerine gidip dürü hediyesi alırlardı. Dürü alınırken gençlerden biri elinde bir bayrak taşır, dürü hediyesi de bu bayrağa asılırdı. Dürüye para, basma (şalvarlık kumaş) gibi hediyeler takılırdı. Hediyeler toplandıktan sonra davul ve zurnalar eşliğinde damadın evine gidilerek damadın ailesine dürü teslim edilirdi.
Gelinin baba evinden çıktığı gün, sabah:
Gelin baba evinden ayrılacağı gün sabahından hazırlıklar başlar. Gelin çıkarma günü genelde Pazar günüdür. Gelin önce beyaz gelinliğini giyer, duvağını takınır. Eski gelinlikler beyaz renkli, çiçekli entariden ve beyaz, çiçekli şalvardan oluşur; gelinin beline de beyaz kuşak bağlanırdı. Günümüzde ise modern gelinlikler kullanılmaktadır. Gelin hazırlandıktan sonra yengesiyle beraber akrabalarının evlerine gider, ellerini öper, onlarla vedalaşır. Akrabaları da onun eline bir miktar para verirler, iyi dileklerde bulunurlar.
Gelinin evinde gelin alıcılar gelene kadar davetlilerin katılımıyla çalgılı eğlence yapılır, oyunlar oynanır. Bu arada oğlan tarafı da gelini almak için hazırlık yapar. Arabayı süslerler, hazırlarlar. Köylerde otomobil bulunmadığı yıllarda gelin öküz arabası ile alınır, öküzlerin başları ve araba süslenirdi. Arabanın üzeri bezlerle kaplanır, arabaya fayton görünümü verilirdi. Damat da damatlık elbiselerini giyer, tıraşını olur, gelini almaya hazırlanır. Damat kendini tıraş eden berbere gelinin çeyizinden bir çember hediye eder.
Öğleden yaklaşık bir saat önce damadın akrabaları gelini almaya gelir. Bazı muhacir köylerinde damat da gelin almaya katılırken bazı köylerde damat gelini almaya gitmez, sadece akrabaları gider.
Toprakbastı Parası:
Eğer gelin alıcılar, köy dışından gelin almaya geliyorsa gelinin köyündeki gençler, köyün girişinde arabayı durdurur ve damadın babasından toprakbastı parası alırlar. Bu paraya delikanlı parası da denir. Gelin alıcılar köyün içindense gençler, arabayı damadın evinden çıktığında durdurup bir miktar para alırlar. Ancak bu para köy dışındaki damatlardan alınan paraya oranla oldukça düşüktür.
Tokat Parası:
Muhacir köylerinde evin bahçe kapısına tokat kapısı denir. Gelinin kardeşleri (yoksa yeğenleri) gelin arabasını tokat kapısında bekler. Gelin arabası gelince damadın babasından tokat parası isterler. Yapılan pazarlıktan sonra anlaşılan bahşişi alarak gelin alıcıların tokattan içeri girmesine izin verirler.
Yastık Parası:
Gelin arabası tokattan içeri girince gelinin akrabalarından biri gelenlerden bahşiş toplamak için onlara yastık uzatır. Onlar da bu yastığa birer birer para uzatıp geçerler. Alınan bu paraya yastık parası denir.
Damadın akrabaları yastık parasını verip gelin evinin bahçesine geçince alaya otururlar. Kayınvalide önceden hazırlanmış bir yastık üzerine oturtulur.
Testi Kırma:
Bu âdet çoğu muhacir köyünde olmasa da bazı köylerde uygulanmaktadır. Kazmalı Köyü’nde gelin alıcılar alaya geldiklerinde gelinin akrabaları testi kırarlar. Bunun bereket getirmesi umulur. (2)
Kapı Parası:
Gelin arabası kız evine varmadan, gelin alıcıların geldiğini duyan gelinin yengeleri gelini eve sokup kapıyı kilitlerler. Gelin alıcılar içeri girip alaya oturunca kayınvalide, kendi akrabalarından birkaç kişiye (bu kişiler genellikle damadın yengesi olur) para verip, gelini getirmelerini ister. Onlar da gittiklerinde kapının önünde gelinin yengeleriyle karşılaşırlar. Yengelerinden gelini isterler. Ancak gelinin yengeleri istedikleri parayı almadan kapıyı açmayacaklarını söylerler. Bir süre pazarlıktan sonra anlaşılan parayı alan yengeler, kapıyı açarak gelini damadın akrabalarına teslim ederler. Alınan bu paraya kapı parası denir.
Gelin, yüzü kırmızı bir duvakla örtülü olarak alaya getirilir. Gelin, alayda ilk olarak damadın akrabaları tarafından hazırlanmış mumları eliyle söndürür. Sonra kayınvalidesinin elini öper, başındaki feraceyi indirir, kaynanasının başını üç kez sıvazlar. Damadın diğer akrabalarının da elini öptükten sonra gelin bir sandalyeye oturtulur.
Mendil Atma:
Bu âdet bazı köylerde uygulanmaktadır. Sığırcık Köyü’nde gelinin yengeleri, kayınvalideye bir mendil atıp “Al bu mendili, işle!” derler. O da para koyup mendili geri verir. Yengeler de “İyi işlenmemiş.” diyerek üç kez geri verirler. Kayınvalide de mendile üç kez ayrı ayrı para koyar. Daha sonra yengeler, aynı mendili damadın diğer akrabalarına da birer kez atıp onlardan da para toplarlar. (4)
Şerbet Tutma:
Gelin sandalyeye oturtulunca yengeleri, bir tasa konulmuş şerbeti üzerini mendille örterek damadın akrabalarına birer birer uzatırlar. Onlar da mendili hafifçe kaldırıp şerbet tasına bahşiş atarlar.
Ayna Tutma:
Gelinin yengelerinden biri damadın akrabalarının önüne bir ayna tutar. “Aynada düzünün bakalım!” diyerek onlardan para toplar.
Duvak Açma:
Ayna ve şerbet tutulduktan sonra yengesi, gelinin duvağını, yüzünü açmayacak şekilde yayar ve damadın akrabaları duvağa para atarlar. Ayna ve şerbette toplanan paralar yengelerin olurken duvakta toplanan para gelinin olur.
Takı Merasimi:
Duvağa para atılmasından sonra duvak alınarak gelinin yüzü açılır ve takı merasimine başlanır. Takıya hediye verilirken bir kişi (genelde gelinin yengesi) ortaya geçer. Hediyeler teker teker ona verilir. O da hediyeyi kimin verdiğini, ne verdiğini yüksek sesle söyler.
Takı hediyesini önce gelinin kayınpederi ve kayınvalidesi verir. Sonra damadın diğer akrabaları, onlardan sonra da gelinin akrabaları verir. Akrabalar bittikten sonra da diğer davetliler takılarını takarlar.
Takı bitince kayınvalide ayağa kalkıp şeker dolu elleriyle gelinin başını üç kez sıvazlar ve torbasındaki şekerleri havaya fırlatır. Oradaki davetliler, özellikle de çocuklar, bu şekerleri kapmaya çalışır. Kayınvalideden sonra damadın bazı akrabaları da şeker atar.
Şeker Yedirme:
Takıdan sonra gelinin ağzına üç tane şeker sokulup çıkartılır. Gelin, damat evine gidince yengeleri bu şekerleri damada yedirir.
Gelinin Baba Evinden Ayrılması:
Gelin alıcıların gelmesi ve takı merasiminin ardından gelin, baba evinden ayrılmaya hazırlanır. Geline iğne oyalı beyaz bir başörtüsü örtülür. Gelin önce kadın, sonra erkek akrabalarıyla vedalaşır. Büyüklerinin ellerini öper, onlardan helâllik ister. Erkek akrabaları geline baba evinden ayrılırken bir miktar harçlık verirler.
Bütün akrabalarıyla vedalaştıktan sonra, babası gelini kolundan tutarak arabaya bindirir. Gelin arabası hareket ederken gelinin yengesi, suyun içine konmuş buğdayı arabanın üstüne atar. Sonra da boşalan tası ters çevirip üstüne oturur. Böylece gelinin gittiği yerde tas gibi oturması, rahat etmesi umulur.
Gelin arabası gelini götürürken köyün gençleri de arabanın önünde elinde bayraklarla yürür. Zaman zaman arabayı durdurup oyunlar oynarlar. Çocuklar da yola zincir bağlayarak veya taş koyarak gelin arabasını durdurur, damadın babasından para alırlar. Gelin, damat evine yaklaşırken köyün gençlerinden biri gelinin ayakkabısını alıp damada getirir. Ayakkabıyı vermek için damattan para ister. Damattan parayı alınca onun da ayakkabısını alır ve bu kez de gelinin yanına gidip ondan bahşiş ister. Köyün gençleri, düğün sırasında gelin ve damadın akrabalarından çok sayıda mendil toplarlar.Bu mendilleri taşıdıkları bayrağın üstüne bağlarlar. Gelin alma merasimi sona erince de topladıkları mendilleri aralarında paylaşırlar.
Bazı köylerde mendilin yanında bayrağa farklı şeyler de asıldığı olur. Bunların en ilginci Hacıpehlivan ve Otlukdere köylerinde gençler, damadın babasından aldığı canlı tavukları da bayrağa bağlamalarıdır. (1, 5)
Gelinin Damadın Evine Gelmesi:
Gelin damadın evine geldiği sırada damat, yaşadığı sevinci kutlamak için tüfek patlatır. Gelin arabası evin bahçesine girince kayınpederi gelini arabadan indirmek ister. Ancak gelin, kayınpederinden bahşişi almadan inmez. Kayınpeder bahşiş olarak para verebildiği gibi varlık durumuna göre inek, koyun, kuzu vb. bir mal da verebilir. Gelin bahşişi alınca arabadan iner. İnince ilk olarak kayınpederinin, sonra da diğer yeni erkek akrabalarının elini öper. Onlar da geline para verirler. Sonra damat gelinin yanına gelir. “Hoş geldin” der ve gelini koluna takıp evine götürür. Damat gelini koluna taktığı sırada damadın sağdıçları gelinin ve damadın başına şeker atarlar. Gelin ve damat eve girmeden önce içeriden biri kapıyı kilitler ve kilidi açmak için damattan bahşiş ister. Damadın bahşişi vermesiyle kapıyı açar. Eve girince damat, geline para takar. Sonra tekrar gelini koluna alır, dışarı çıkarır. Evin bahçesinde damadın akrabaları 10-15 dakika eğlenirler, çalgılar eşliğinde oynarlar. Bazı köylerde isteyen kişiler damatla karşılıklı oyun oynar ve her oyun oynayan damadın cebine para koyar. Bu eğlence de bittikten sonra davetliler damadın evinden ayrılır. Gelin ve damat içeri girince damadın akrabalarından biri gelinin kucağına bir bebek verir. Gelinin de öyle bir bebeği olması umulur. Gelin de alnına para koyarak bebeği geri verir.
Eski düğünlerde damat gelini koluna takmaz, evin içinde beklerdi. Damadın yengeleri gelinin bir eline ekmek veya Kuran-ı Kerim, diğer eline de ibrik verirlerdi. Gelin, arabadan damadın yanına kadar ibrikteki suyu hafif hafif dökerek giderdi. İçeri girince geline damatla iyi geçinmesini sağlayacağı umularak sobanın önü öptürülürdü.
Kazmalı Köyü’nde gelin, damadın evine gelirken evin kapısının üst kenarlıklarına yağ sürülür, böylece gelinin damatla iyi geçinmesi ümit edilir. Kazmalı Köyü’nde eskiden gelin içeri girince kaynanasının ayağını da öperdi. (2)
Halka Şekeri Takma:
Bu âdet günümüzde ortadan kalkmış olmakla beraber eskiden bazı muhacir köylerinde yapılırdı. Akyaprak Köyü’nde damat ve gelin kol kola evden çıktığında yapılan eğlencede damadın akrabaları ipe dizdikleri halka şekerlerini gelinin boynuna takarlardı. Şeker dizisi takan kişiler, gelinle karşılıklı oynardı. (7) Hacıpehlivan ve Otlukdere köylerinde de halka şekeri takma âdeti vardı. (1, 5) Sığırcık Köyü’nde ise halka şekerleri eridiği için ilerleyen zamanlarda şeker yerine bisküvi ve para dizisi takılmaya başlanmıştır. (4)
Resmî Nikâhın Kıyılması:
Resmi nikâh, gelin ve damat taraflarının isteğine bağlı olarak düğün öncesinde veya düğün sırasında kıydırılır. Köylerde nikâhı muhtar, Biga ve beldelerinde ise belediyeden yetki almış bir memur kıyar. Eskiden resmi nikâhın düğünden sonra kıyıldığı da olurdu. Ancak günümüzde düğünden birkaç gün önce veya düğün gününde kıyılmaktadır.
DÜĞÜN SONRASINDA YAPILAN ÂDETLER
Düğünden sonraki ilk perşembeyi cumaya bağlayan akşam damat ve gelin, gelinin anne ve babasını ziyarete giderler. Çoğu muhacir köyünde bu ziyarete sadece gelin ve damat giderken, bazı muhacir köylerinde damadın akrabaları da onlara eşlik eder. Gelinin anne ve babası yeni evli çiftlere, varsa onlarla birlikte gelenlere yemek ikram eder. Bu sırada gelinin kardeşlerinden biri damadın önüne bir avuç buğday atarak bunları saymasını ister. Aslında bunları saymak zor olduğu için damattan bahşiş istemektedir. Bunun üzerine damat da gelinin kardeşine bir miktar bahşiş verir. Onlar yemek yerken gelinin kardeşleri bu sefer damadın ayakkabılarını saklar. Ayrılacakları zaman damat ayakkabıları bulamayınca durumu anlar. Gelinin kardeşlerine para vererek ayakkabılarını geri alır.
Kız Ardı:
Gelin ve damadın ziyaretinden birkaç gün sonra gelinin annesi, babası ve akrabaları çeyizi son kez görmek için damadın evine giderler. Özellikle gelinin anne ve babası, çeyizi serili olarak ilk defa görecekleri için bu ziyarete önem verirler. Burada onlara yemek yedirilir. Yemekte ikram edilen böreğin içine bozuk para konulur. Bu para kimin yediği börekten çıkarsa onun olur. Yemekten sonra gelinin akrabaları hazırladıkları çeyizi son kez görürler ve damadın evinden ayrılırlar.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Bugün 112 köyü bulunan Biga’da, bu köylerin 60’ından fazlasına yerleşmiş olan muhacirler, Biga’daki en kalabalık topluluk olarak dikkat çekmektedir. Yedi değişik köyde doğup büyümüş sekiz farklı kişiden derlediğimiz bilgilere dayanarak söyleyebiliriz ki bu kadar çok köye dağılmış olmalarına rağmen muhacirlerin evlenme âdetleri temelde benzer nitelikler taşımakta, ancak bazı küçük uygulamalarda farklılıklar görülebilmektedir.
Bazı evlenme âdetleri günümüzde de devam etmekle birlikte bazı âdetler günümüze ulaşamamıştır. Bunun başlıca sebepleri olarak ekonomik ve teknolojik şartların değişmesi, köyden şehre göçün artması, köylerde bile şehir hayatına uyum sağlanmaya başlanması gösterilebilir. Bu durum köylerin de modern hayatın şartlarına uyup homojenleşmesine, kendine özgü geleneklerinin zayıflamasına yol açmıştır.
Evlenme âdetlerinde yerel kültürün, dinî öğelerin ve bazı inanışların etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu adetlerin ne kadarının göç edilmeden önce de yaşadığını bilemiyoruz. 1877-78 Osmanlı – Rus savaşında göçün gerçekleştiği Balkan topraklarında hâlâ Türkler yaşamaktadır. Şüphesiz ki, buralarda yapılacak bir çalışma bu âdetlerin hangilerinin Balkanlar’dan günümüze taşındığını ortaya koymaya yardımcı olacaktır.
Evlenme âdetlerinde en çok dikkat çeken hususlardan biri de birçok vesileyle bahşiş toplanmasıdır. Özellikle damadın ailesinden çok sayıda bahşiş istenmektedir.
Çok farklı kültürlerin bir arada yaşayıp kaynaştığı Biga’da, diğer topluluklar gibi Muhacirlerin de değişen bir takım uygulamalara rağmen geleneklerini büyük ölçüde muhafaza ettiği, kendine has evlenme âdetlerine sahip olduğu görülmektedir.
KAYNAK KİŞİLER
Yukarıda verdiğimiz evlenme âdetleri aşağıda haklarında bilgi verilen kaynak kişilerden elde edilen bilgilerle yazılmıştır. Bazı bilgiler belli kişilerden alındıysa bilginin sonunda parantez içinde kaynak kişinin başındaki rakam verilerek bilginin hangi kaynak kişiden alındığı gösterilmiştir. Bütün kaynak kişilerce verilen ortak bilgilerde ise kaynak kişi gösterme yoluna gidilmemiştir.
1. ) Adı, soyadı: Ahmet Aydın, Doğum yeri: Otlukdere Köyü, Doğum tarihi: 1944, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Muhtar, Derleme tarihi: 14.07.2008
2. ) Adı, soyadı: Ayşe Bozkurt, Doğum yeri: Kazmalı Köyü, Doğum tarihi: 1958, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 13.07.2008
3. ) Adı, soyadı: Ayşe Kaplan, Doğum yeri: Gürçeşme Köyü, Doğum tarihi: 1959, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 03-14.07.2008
4. ) Adı, soyadı: Fatma Kahraman, Doğum yeri: Sığırcık Köyü, Doğum tarihi: 1962, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 13.07.2008
5. ) Adı, soyadı: Hamit Balaban, Doğum yeri: Hacıpehlivan köyü, Doğum tarihi: 1946, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: İnşaat ustası, Derleme tarihi: 14.07.2008
6.) Adı, soyadı: Rüstem Dinç, Doğum yeri: Akyaprak Köyü, Doğum tarihi: 1948, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Çiftçi, Derleme tarihi: 12.07.2008
7.) Adı, soyadı: Zehra Dinç, Doğum yeri: Gürçeşme Köyü, Doğum tarihi: 1948, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Evli, Mesleği: Ev hanımı, Derleme Tarihi: 12.07.2008
8.) Adı, soyadı: Zümran Akgül, Doğum yeri: Ambaroba Köyü, Doğum tarihi: 1960, Öğrenim durumu: İlkokul mezunu, Medeni hâli: Dul, Mesleği: Ev hanımı, Derleme tarihi: 13.07.2008
KAYNAKÇA
Gürsu, E.
2001 Biga Pegai Fotoğraf ve Belgelerle İlçemizi Tanıyalım, Biga: Biga Doğuş Gazetecilik.
Nirun, Prof. Dr. N.,
1994 Sistematik Sosyoloji Yönünden Aile ve Kültür, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
Seyidoğlu, Prof. Dr. B.
1992 “Türk Mitolojisi ve Efsanelerinde Aile”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi 2, Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, s. 571-581.